Share on Tumblr
| Yorumları Göster (0)

Stil / Modanın Miladı >>
3

“Mantığa değil, modaya göre yaşıyoruz.” demişti Romalı filozof Seneca M.Ö. 1. YY.’da. İçinde olduğumuz bu kaotik moda dünyasının temelleri bu denli eskiye dayanıyor desek ne derdin? Moda aslında eski çağlarda barınma ve beslenme gibi bir temel gereksinim olan giyimden ortaya çıktı. Yani giyim, işler karışmadan çok önce sadece insanların vücutlarını doğanın etkilerinden koruma düşüncesiyle ön plandaydı. Mesela orta çağ öncesinde Mısırlılar sıcaktan korunmak için ince ve havadar kumaşları seçerken Sümerliler monta benzeyen elbiseler giyiyorlardı. Ya da Antik Yunan’da dikilmek yerine vücuda kumaş sarılarak giyinme yoluna gidilmişti. Bozkır bölgelerinde yaşayan göçebe erkek ve kadınlar da ata bindikleri için pantolon giyiyorlardı. Yani anlayacağın uçsuz bucaksız modanın Kraliçe Nefertiti zamanına kadar köklü bir geçmişi var. Tabii başlarda moda denen bir kavram yoktu. Giyinme ihtiyacı zaman içinde güzel görünme ve dikkat çekme isteğiyle evrimleşti ve 1900’lü yıllara gelindiğinde toplumu “moda” terimi ile tanıştıran biri ortaya çıktı; Paul Poiret…

 

 

Kalıcı Değerler

Her ne kadar modanın kralı olarak anılsa da ve moda terimini literatüre yerleştirse de Paul Poiret’ten önce bu dünyada çok önemli bir isim daha var; Charles Worth. Zira o olmasaydı Paul Poiret ile hiç tanışmamış olabilirdik. Worth aslında bugün bildiğimiz lüks moda endüstrisini şekillendiren yegane kişilerden. Kendisi kişiye özel dikimleriyle haute couture’ın yaratıcısı. Bugün New York, Paris, Milano ve Londra moda haftaları varsa yine ona borçluyuz. Charles Worth kalıp modellerin olmaması gerektiğini savunarak aslında tasarımcıların dünyasının da kapılarını araladı. Zira kendisi her kıyafetin kişiye özel tasarlanması gerektiğini savunuyordu. Bir nevi kıyafetlerle insanlara ayrıcalıklı ve özel olma algısını aşıladı. Balo elbiselerinden tafta ve kadife kostümlere, ipek ipliklerle sarmalanan tahta boncuk gibi ince detaylara birçok şey kattı moda dünyasına. Kraliyet modasının tarlatanlı veya önü düz arkası kabarık elbiseleri nereden geldi sanıyorsunuz? Charles Worth ayrıca tüm tasarımların hem sezonluk olması hem de sergilenmesi gerektiğini düşünüyordu. Sezon koleksiyonlarını önceden görücüye çıkaran ilk kişinin o olduğunu da anlamışsındır sanıyoruz. Yani anlayacağın pür dikkat takip ettiğimiz sezonlar ve defileler de yine onun eseri.

 
 
 
 
 

 

 

 

Modanın Kralı

Charles Worth kendi markası House Of Worth markasın kurduğunda Paul Poiret de onunla birlikte çalışıyordu. Worth’ün ölümünden sonra bir süre daha burada deneyim kazanan namı diğer “modanın kralı” 1905’lerde kendi atölyesini kurdu; Belle Epoque. “Ne zaman bir kıyafet tasarlasam kendimi bir başyapıt yaratmış gibi hissediyorum.” Bu sözleri aslında moda dünyasına getirdiği yeniliklerin ve değerlerin altında yatanı gösteriyor bizlere. Paris’te açtığı moda evi ile ilk işi moda değerlerini yıkmak oldu. Onunla birlikte Rönesans’tan beri korselerin içinde hapsolmuş kadınlar bir oh çektiler. Zira Paul Poiret “S” silüetin tam tersi olarak daha rahat ve bir o kadar özgür kalıpları savunuyordu. Korselerin yanında omuzlara da el attı. Kabarık omuzlarda toplanan kesimler yerine kıyafetlerin omuzlardan aşağı serbestçe salınmasına izin verdi. Hatta moda akımlarını da Poiret başlattı desek yanılmayız herhalde. 1910’ların oryantalizm sitiliyle tanıştırdı bizi. Sonraki 3 yılda da harem pantolonları, minare ya da abajur şekilli, boncuklarla süslü, etrafı kürklerle çevrelenen ipek ve şifon tunikler popülerleşti. Bununla birlikte desenlerinde de Japonizm etkileri de sıkça görülüyordu. Paul Poiret’in bu yükselişi 20’lere kadar sürdü. 20’lerin sonunda modaevini kapattı. Belki de artık sahneyi başkasına devretmenin vakti gelmişti…

 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yorumlar (0) | Yorum Yap
Share on Tumblr